Descartes: Matematikçi, bilim insanı, filozof… Hayatını düşünmeye ve bilime adamış, ürettiği fikirlerle adını ölümsüzleştirmiş değerli bir düşünce insanı. Felsefeyi skolastik düşüncenin esaretinden kurtarıp modern felsefenin temellerini attı ve batının son yüzyıldaki en önemli, en değerli düşünürlerinden biri kabul edildi.
Descartes yalnızca felsefe ve matematiğe değil, psikoloji bilimine de çok büyük katkılar sağladı. Kendisinden önceki yüzyıllar boyunca tartışılagelen “ruh ve beden” problemini çözdü. Ruh ile bedenden biri diğerini etkiler mi, yoksa bu ikisi birbirinden ayrı ve bağımsız mıydı? Descartes’a göre ikisinin farklı doğaları vardı. Buna rağmen ruhun bedeni etkilediğini ve bedenin de ruha sanılandan çok daha fazla tesir ettiğini ileri sürdü.
Paris’te yaşadığı yıllarda, kralların yaşadığı sarayların bahçelerine kurulan mekanik aletler Descartes’ı büyülüyordu. Uzun saatler boyunca bu figürlerin hareketlerini, danslarını ve konuşmalarını inceleyerek düşündü durdu. Bunların başında geçirdiği saatler onun insan ve hayvan bedeni hakkında görüşlerini şekillendirdi. Canlıların beden hareketlerinin sıklıkla istem dışı gerçekleştiğini düşündürmeye başladı. Böylelikle “refleks” kavramını keşfetti.
Hayvanların Hissiz ve Ruhsuz Canlılar Olduğu İnanışı
17. yüzyılda hayvanların ruhu olmadığına, otomatik hareket eden birer makine olduklarına inanılıyordu. Hristiyanlık dinine göre hayvanlar ve insanlar arasındaki en önemli farklılıklardan biri buydu. Onlar hislerden yoksun canlılardı.
Descartes ‘a göre de hayvanlar hissiz varlıklardı ve onların hislere sahip olduğunu düşünenler, onlarla sevgi bağı kuranlar “çok duygusal ve çocuksu kimselerdi”. (Kınıkoğlu, 2020). Hissetme, konuşma, düşünme yetisi ve ruh yalnızca insana verilmişti ve bu insanı hayvandan üstün kılan önemli bir etkendi. Descartes’tan yalnızca 1 yüzyıl sonra yaşayan Victor Hugo ve Voltaire onun düşüncelerine tamamen karşıydılar. Ancak çağdaşı olan birçok filozof Descartes’ın hayvanlar hakkındaki görüşlerini benimsedi.
Descartes ‘ın ruh ve beden araştırmaları sırasında henüz anestezi de keşfedilmemişti. Ünlü filozof canlı hayvanları incelemek üzere parçalıyordu. Ne de olsa ona göre hayvanların hisleri yoktu ve acıyı hissetmiyorlardı. Bu çalışmalar sırasında yaşadıklarını daha sonra şöyle ifade edecekti:
Onların haykırış ve çığlıklarıyla eğleniyordum. Çünkü bu sesler makinelerin hidrolik titreşimleri ve tıslamalarından öte bir şey değildi. (Jaynes, 1970, s.224)
Dönemin ruhu, hayvanların tamamıyla makinelere benzeyen mekanik bedenlere sahip olduğuna inanmayı gerektiriyordu. Düşünebilme kabiliyetleri zaten yoktu ve irade özgürlüğüne sahip değildiler.
Descartes sonraki yıllarda hayvanlarla ilgili düşüncelerinde ufak tefek birtakım değişiklikler yaptı. Ancak hayvan davranışlarının mekanik terimlerle açıklanabileceğine ilişkin düşünceleri hiç değişmedi. Düşünce hayatı boyunca yazılarında sık sık hayvanların “Saat benzeri” doğalarına atıflar yaptı.
İyi biliyorum ki hayvanlar pek çok şeyi bizden daha iyi yaparlar. Ancak bu beni hayrete düşürmüyor! Çünkü bu davranış şunu ifade eder: hayvanlar, zamanı bizim tahminlerimizden daha isabetli şekilde bildiren bir saatin zemberek gücüyle çalışması gibi hareket ederler. (Maurice Mayr, 1980, s.5)