Eski çağlardan beri doğada birbirine can yoldaşı olan 2 tür: İnsanlar ve hayvanlar. İnsanların hayvanlara karşı bakışını ele aldığımızda birinden farklı 2 düşünce yapısı dikkatimizi çekiyor; hayvanların insanlarla eşit yaşam haklarına sahip olduğunu düşünen ve kendilerini onların yaşam haklarını savunmaya adayanlar ve insanların hayvanlardan daha ‘önemli’ canlılar olduğuna inanlar.
Yaşamda hayvanların konumunun insanlarla paydaş olduğunu savunanların sayısı azımsanamayacak kadar fazla ve bu çok umut verici. Lakin, insanı hayvandan daha üst bir yere konumlandıran ve hayvanın insan yaşamı için bir araç olduğuna inanların sayısı da az değil. Biz bu yazıda, bu değer hiyerarşisini abartan ve hayvanların da hisseden ve acı çeken canlılar oldukları gerçeğini yok sayarak onlara zalimce davranan insanların psikolojilerini anlamaya çalışacağız.
Sonucu ne olursa olsun; insan, bitki, hayvan, her türe karşı her türlü şiddetin karşısında olmak insan olmanın en temel gerekliliği. Bir insanın kendinden daha güçsüz ve savunmasız konumda olan başka bir canlıya gösterdiği şiddetin ‘nasıl’ını gün aşırı yeni bir haberle medyadan detaylıca takip ediyoruz. Peki bu şiddetin ‘neden’i ne?
ANTİ SOSYAL KİŞİLİK YAPISI
Amerikalı Sosyolog Robert Merton, bu şiddet eğilimini bireylerin kendilerinden ve toplumdaki konumlarından duydukları hoşnutsuzlukla açıklıyor. Şöyle açalım, kendi kişilik yapılarından, toplum içerisindeki düşük statülerinden memnun olmayan ve ‘ideal’e ulaşamayan bireylerde bu hoşnutsuzluk, bir gerginliğe yol açıyor. Bu gerginlik onları suça ve şiddete eğilimli hale getiriyor. Belki bunu kendi yetersizliklerinin acısını savunmasız canlılardan çıkardıkları şeklinde yorumlayabiliriz.
Bundan birkaç yıl önce şiddet eğiliminin eğitimsizlik ve gelişmemişlikle doğru orantılı olduğuna inanırdık. Yani kaba kuvvet eğitimsiz ve gelişmemiş bireylere atfettiğimiz davranış biçimiydi. Oysa bugünkü şiddet haberlerine baktığımızda, toplumun her sosyo ekonomik kesiminden insanların kendilerinden güçsüz buldukları canlılara şiddet gösterdiğini görüyoruz.
Psikiyatrist, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a göre, şiddet eğilimi bulunan kişilerde görülen en önemli özellik anti sosyal kişilik yapısı. Anti sosyal kişilik özellikleri taşıyan bireyler, içinde yaşadıkları toplumun sosyal ve kültürel normlarına uyum sağlamakta zorlanırlar ve onlar için hayvanlara eziyet etmek, şiddet göstermek normalleşebilir.
HER ŞEY DOĞADAN KOPUŞLA BAŞLADI
Tarhan’a göre bu kişiliğin ve negatif sonuçlar doğuran ruh halinin kökeninde insanın doğadan uzaklaşması yatıyor. Sanayi devrimini takip eden süreçte insanın doğa üzerinde kurduğu hakimiyet ve üstün varlık olduğuna yönelik gelişen inanç, hayvanları ve bitkileri yok eden zihniyeti ortaya çıkardı. Bu modern kibir ise bugün içinde yaşadığımız dünyanın temellerini atmaya başladı.
Bugün hayvanlara karşı yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda duygusal ve psikolojik şiddet ve hatta cinsel istismar suçlarıyla karşı karşıyayız. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocukluk yaşlarında gözlemlenebilecek bu şiddet eğilimli davranışların suça yatkınlığa işaret edeceğini, empati duygusu geliştirememekle ve hatalardan pişmanlık duymamakla kendini belli edeceğini söylüyor.
HATA DEĞİL, RUHSAL BOZUKLUK
Hayvanlara yönelik şiddet ve istismar bir anlık hata değil, derinlerde yatan bir ruhsal bozukluk emaresi olarak kabul edilir. Hem psikoloji, hem kriminoloji alanlarında uzun yıllardır yapılan çalışmalar, hayvanlara yönelik şiddet eylemlerini gerçekleştiren kişilerin aynı davranışları insanlara karşı da gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. Bu şiddet ve istismar eğilimi pek çok psikiyatrik ve duygusal bozukluğun belirleyici özelliği kabul edilir. Özetle, bir kişi hayvanları istismar ediyorsa, bu kişinin aynı şiddeti insanlara, doğaya yönelik uygulama şansı yüksek. Bu tip olaylara tanık olan çocukların ileride bu şiddet döngüsüne katılma olasılıkları da aynı şekilde.
KÜLTÜRÜN BİR PARÇASI OLARAK ŞİDDET
Bir çok insan şiddeti sosyalleşmek için kullanır. Yaşadığı ve yetiştiği bölge kültüründe şiddet normal kabul ediliyor olabilir. Bu tip kişiler empati yetisinden yoksundurlar ve şiddeti kurbanlarına karşı güç ve kontrol aracı olarak kullanırlar. Öfkeleriyle baş edemediklerinde sinirlerini güçsüz canlılardan çıkarmayı seçerler. Medyada pek çok kere örneğini gördüğümüz gibi, komşularının kendilerine yönelik saygısızlık olarak algıladıkları davranışlarını cezalandırmak için onların hayvanlarını katledebilirler mesela.
EGO TATMİNİ
Benlik saygısı düşük kişiler güce sahip olarak bu eksikliklerini tatmin etme eğiliminde olabilirler. Bu doyumsuzluğu ve içlerinde biriken öfkeyi kendilerinden daha güçsüz canlılara yönelterek gidermek isteyebilirler. Uzman Klinik Psikolog Ecem Erkin’e göre kontrol edilemeyen öfkeyi ancak başka bir canlıya zarar vererek dizginleyebileceklerini öğrenmeleri, bu kişileri şiddet uygulamaya meyilli hale getiren unsurlardandır. Bazen kendileri şiddet görmeseler dahi, bir canlının şiddet gördüğüne tanık olmaları da bu davranışı model alarak öğrenmelerine sebep olabilir. Örneğin, evde anneye şiddet gösteren bir babanın varlığı, evdeki çocuğun bu davranışı model olarak almasını ve okulda arkadaşlarına uygulamasına sebep olabilir.
Bu şiddeti uygularken duydukları haz da egolarına geçici süreliğine tatmin sağlar. Şiddet anını kameraya alıp sosyal medyada paylaşan şiddet uygulayıcılarının motivasyonunu bu şekilde açıklamak mümkün olabilir.
ÇOCUKLAR ŞİDDETİ NASIL ÖĞRENİR?
Yapılan araştırmalara göre çocuklar şiddeti çevrelerinde, televizyonlarda gördükleri canlı modelleri örnek alarak öğreniyor. Yetiştiren ebeveynlerinin şiddeti normalleştirmeleri de bu davranışı pekiştiren unsur oluyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a göre çocuklarda anti sosyal kişilik bozukluğunun gelişmemesi için henüz çok küçük yaşlardan itibaren empati duygusunu öğrenmeye başlamaları gerekiyor. Bu duygunun yeterince gelişmediği çocuklar, küçük yaşlardan itibaren doğaya eziyet etmeye eğilimli olabiliyorlar. Hayvanlara şiddet göstermeye meyilli çocukların ileriki yaşlarında aynı şiddeti akranlarına uygulaması da kaçınılmaz oluyor. Anne-babalara tavsiye edilen, küçük yaşlardan itibaren çocuklarına diğer canlılara karşı şefkat duygusunu ve empati kavramına öğretmeleri.